9 Eylül 2011 Cuma

Titreyen taş, güneş, ve yağmur suyu..

Bir dağın bir başındaki bir taşın bir yalnızlık hikayesine benzerken hikayem, ve kar yağarken durmaksızın üzerime üzerime, ve üşürken, ve titrerken –taş titrer mi deme, kimse görmezken titrer taşlar, bu yüzden gören olmamıştır- yamaçlardan gelen sesinle bozuldu yazgım ve çığ olup düştüm eteklerine, al ısıt beni şimdi nasıl ısıtacaksan bu taşa dönen kalbimi.

Güneş bir uçurtma, ipi senin ellerinde olan, bundandır senin her ufuktan görünüşünde ardından güneşin gelmesi her sabah, ve her akşam sen gittikten sonra gitmesi güneşin, ve dünyanın benim bulunduğum heryerinin- her neredeysem-  karanlığa batması, karanlıkta yıkanması. Buna gece diyorlar ya, ben gecelere sensizlik diyorum bu yüzden.

Bulutların arasına hamak yaptım sana, düşlerin mavi olsun, ferah olsun, bulut bulut olsun diye,
Buz biriktiriyorum, içeceğimiz rakının tadı olsun diye,
Ve yağmur suyu biriktiriyorum, geldiğinde yıkanalım diye..

2 yorum:

  1. çok yakın geldi bilemedim, buraya alayım lütfen :)

    http://www.youtube.com/watch?v=SMt1XAq_iok&ob=av2e

    YanıtlaSil
  2. -yakın
    -uzak..

    -yakın..
    -gerek yok, ben zaten yanıyorum..

    -yakın..
    -evet, dünya belki de yakın boynuzlarında duruyor..

    -yakın..
    -ya da kılıç..

    YanıtlaSil