Hiç tanık olmadım ya, adım kadar, damarımdaki kanım kadar eminim, sen geldiğinde gülecek bu sokaklar.. Sen geldiğinde, vapurlar tam zamanında, sen geldiğinde, daha bir İstanbul olacak İstanbul..
Adımlarımı sayıyorum bazen kaldırım taşlarına bakarken ve ne zaman havalansa bindiğim uçak bir gece vakti, İstanbul, siyah kadife bir kumaşın üzerinde dağılmış bir mücevher gibi sere serpe uyuyor... İşte, sen geldiğinde, kendiliğinden ipe dizilecek sokak lambaları ve bir tek ben biliyorum, sen geldiğinde boynumda bir gerdanlık yanacak pırıl pırıl..
Sen ne zaman geldiysen gülmüştür balıkçıların ağ tutan kalpleri ve mavi bir marmara boyanır haritalara sabah vakitleri..
Ne zaman döküldü salkım söğütlerin saçları yerlere bilinmez ama, sen ne zaman dinlendiysen gölgelerinde, bir bulut geçer gökyüzünden ve gölgelenir söğütler..
Sen geldiğinde, çiçekçiler daha bir çingene, işçiler daha örgütlü, fırınların ekmekleri daha bir taze kalır, daha bir sıcakken ulaşır sofralara..
Hiç hesaba katmayacağım gidişini, ölümü hesaba katmadığım gibi..
sevdim desem...ki sevilesi bir yazı
YanıtlaSil:) o zaman bana kalan tek şey teşekkür etmek kalıyor..
YanıtlaSilnasıl da bir anlatım bozukluğu:)
YanıtlaSilkendi blogumada beklerim. başka köşeye kırmızı işlemeli bir koltuk koydum oraya oturabilirsiniz. oturduğunuz anda kahveniz elinizde olacak. bu arada vanilyalı türk kahvesi sever misin? :)
YanıtlaSil:) dün göz attım, tekrar uğrarım. kahve, insanların keşfettiği en güzel çiçeklerden biri.
YanıtlaSil