yine bir sonbaharın ilk günleriydi.. ya odam fazla ışık almıyordu, ya da ışık aldığı saatlerde hep uyuyordum.. kod adım gece'ydi.. bir gün bir kızım olursa, adını ya asi koyarım ya da gece, emin değilim.. bir gün bir kızım olacak mı, bundan da emin değilim.
o sonbaharın üzerinden kaç sonbahar geçti bilmiyorum, ama, insan yıllar geçtikçe değişmiyor.. ben hala çok sevdiğim şarkıları üst üste dinliyorum.. ben hala, bir paket çekirdeği bir oturuşta yiyebiliyorum... değişen bir şey yok hayatlarımızı yaşama şekillerimizde.. inceliklerimizde.. ben hala aşık olunca çok güzel bir kadın oluyorum.. aşksız hep çirkinim..
haftalarca aynı şarkıyı üst üste dinleyenleriniz anlar.. bir de haftalarca evden dışarı çıkmamış olanlarınız.. bu ikisi genelde aynı haftalara gelir.. kapatırsınız kapılarınızı.. perdelerinizi.. değil ruhunuzu, yüzünüzü bile aydınlatmak istemezsiniz o zamanlarda.. hep o aynı şarkıyı dinlersiniz.. sadece o şarkıyı dinlediğinizde yaşadığınızı anımsarsınız.. sadece o şarkı çalarken hayatın ufacık da olsa bir anlamı olur..
haftalarca dinledim o şarkıyı..(you know I loved you so...) odam genelde karanlık.. genelde geceleri yaşardım o zamanlar..(for you I bleed myself dry). gündüzlerden ve insanlardan uzak bir adadaydım sanki.. herkes evlerine girince çıkardım sokaklara.. neredeyse başka şarkı dinlemiyordum.. bir sabah.. perdeyi araladım.. sonbahardı..( yellow.). perdeyi araladım.. yağmur yağmıştı.. sonbahardı.. "hangi aydayız?" diye sordum kendime.. (they were all yellow..) gece boyunca çalmıştı şarkı..( what a thing to do?) gün doğmak üzereydi.. henüz renkler oturmamıştı yerlerine.. look at the stars.. look how they shine for you?
tam o an öyle bir telaşa kapıldım ki.. görseniz, ertesi gün öleceğimi zannederdiniz.. kendime walkmende dinlemek için hazırladığım ve sadece bu şarkıdan oluşan kaseti aldım.. montumu giydim (kırmızı), eldivenlerimi taktım (siyah), atkımı sardım(rengarenk), bisikletimi (elbette sarı) kaptığım gibi sokağa koştum.. çıt yoktu sokakta.. gece uğuldamış, sabaha kadar ağlayan bir kadın gibi, sonunda durmuştu.. bir gece önce ağaçlarda olan bütün yapraklari yerlerdeydi.. güney yarım kürede ilkbahar olduğunu bilmesem, bütün yeryüzünün yapraktan bir halı ile kaplandığını zannederdim..
kulaklıları taktım kulağıma.. play...( look at the stars.. look how they shine for you..)
akşam üstlerinde, akşamları, geceleri, gece yarılarından sonraları yürüdüğüm o sokağın başına doğru sürdüm bisikleti.. içimdeki telaş hareketlerime yansımıyordu.. ağır ilerliyordum.. taaa ki.. o kadar çıplak ağaca inat, yapraklarının tamamı sararmış ama dökülmemiş o ağaçla göz göze gelene kadar.. biz bakıştık.. tanrı, kendi yayında gerip de bir rüzgarı, bir tekila içimi gibi hızla fırlattı yeryüzüne.. ve tam o ağaca yaklaşırken ben, bütün yapraklar aynı anda koptu gövdeden..(yes, they were all yellow...)
doğanın bana en güzel hediyesiydi.. bir sonbahar sabahı.. bir anlık rüzgar.. ve tam altından geçerken başımdan aşağı yağan yapraklar.. tanrının bana en güzel hediyesiydi.. it was called yellow.. (http://fizy.com/#s/15510t)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder