28 Ekim 2015 Çarşamba

Kötü günler, daha kötü günleri kovalıyor..

Sevgili Ah,

Yeryüzü bu kadar acıya dayanıp da yok olmazsa, bundan 200 yıl sonra bile anılacak, üzerinde konuşulacak günlerden geçiyoruz, tarihe tanıklık ediyoruz Ah. Öyle bir zaman dilimine denk geldik ki, gelecekte yazılacak tarih kitaplarını okuyanlara, "oradaydım" diyebilirdik öyle bir şansımız olsaydı.

Orada olmadıysak bile olabilirdik Ah. Hemen hepsinde olabilirdik. Bugünlerde yaşanan her şey bizim başımıza gelebilirdi. Misal, ben.. Antakya'da değil de, yüz kilometre daha doğuda doğmuş olsaydım, belki şimdi bir mülteci kampında, açlıkla baş etmeye çalışıyordum, ya da batan bir mülteci botunda kaybolan ailemin yasını tutuyordum belki. Annemin değil de, komşumuzun rahmine düşseydim, Alevilerin başları gövdelerinden ayrılırken, korkmadan uyuyabileceğim tek bir gecem olmayacaktı. Cizre'de bir kürt ailede doğmuş olsaydım, günlerce buzdolabında saklanabilirdi cesedim Ah.

Orada değildim mesela, ama o gün Ankara'da olabilirdim ve adını bile bilmediğim bir insanın, misal, kalbinin parçaları, benim yüzüme çarpabilirdi.  Orada ölebilirdim demiyorum. Matematiğim iyidir, bilirsin. Bütün bu olasılıkları "orada ölebilirdim" parantezine alıyorum.

Suruç'taki çocukların yanında da olabilirdim. Çocuklara oyuncak götürmek ne sıcak bir fikir, değil mi Ah? Çocukları da severim, oyuncakları da..

Sanırım bütün olasılıkları yazamayacağım, Ali İsmail'i döven adamlardan İstanbul'da yok muydu? Mesela, o gece, yanımdakinin kafasına gelen gaz fişeğinin bana gelmemiş olması şans mı? Gecenin bir yarısı kendi evinde öldürülen insanların olduğu bir ülkede, ben evimde güvende miyim?

Bizi yönetenler hiçbir zaman iyi değildi diyebilirsin. Sana hak verebilirim.. Ama bu kadar kötü hiç olmamışlardı.. Erdal'ı asarken bile yaşını büyütüp öyle asmışlardı. Uymaya çalıştıkları bir hukuk vardı. Şimdi o bile yok elimizde. İstediklerini yapıyorlar, üstelik hukuksuz, üstelik hiç hesap vermeden.. En tehlikeli iki şey yan yana orta yerimizde duruyor. Kötülük ve kötüleri kayıran hukuk. Aklım almıyor Ah. Aklım alsa, kalbim almıyor.. 

O kadar kötüler ki, binlerce kişinin içinde bir bomba patlıyor, ortalığa et parçaları saçılıyor, sağ kalanlardan biri “canlı var mı?” diye haykırırken, oraya, o an, gaz bombası atabiliyorlar. O kadar kötüler ki,  bir babanın evladını önce silahla vurup, yere düştüğünde döverek öldürüyorlar, ve o evladın babasını "polise görevini yaptırmadı" gerekçesiyle dava açıyorlar. Öyle kalpsizler ki, bir insana 28 kurşun sıkıp, ölüsüne küfür etmek yetmiyor hınçlarını almaya, onu bir arabaya bağlayıp sokaklarda sürükleyebiliyorlar. Bütün bunları aklın alabiliyor mu Ah? Ya kalbin?

Öyle güzel çocuklar ölüyor ki, toprak olsam, alamam koynuma. Toprak olsam Ah, o güzel gülüşlerle, yeryüzündeki en güzel çiçeği yapar, fırlatırdım yeryüzüne.  Ama dışarıda, daha önce hiç görmediği güzellikteki çiçeği ezmekten zevk alacak insanlar var. Geçenlerde Ankara'da garın önüne bırakılan karanfilleri tekmeleyen bir adam gördüm mesela. Sonra onun yalnız olmadığını gördüm.

Öyle güzel gülüşlü çocuklar ölüyor ki Ah, mesela, o ekmeği alacak, eğer para üstü kalırsa, o parayla sakız bile almaya kıyamayıp, götürüp annesine verecek paranın üzerini. Biliyor çünkü babasının zamanında tezgahta simit sattığını, annesinin ona haram lokma yedirmemek için neler yaptığını. Öldü o çocuk.. 46 kilo idi vurulduğunda. 267 gün uyudu. 16 kilo idi öldüğünde. Bir çocuğun kaşları güler mi hiç Ah? Ben o fotoğraflarda görmüştüm bir keresinde. O çocuğun gülen kaşları vardı. En çok neyi merak ediyorum, biliyor musun? 267 gün, hiç rüya gördü mü o çocuk.. Gördüyse, nasıl rüyalardı onlar.. En çok bunu merak ediyorum.. Bir de, Soma'da oğlu ölen teyzenin sorusunun cevabını çok merak ediyorum. "Oğlum yüzme bilmezdi, suyun içinde ne yaptı"

Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber, ya hiç birimiz diyorlar. Burada bana sunulan seçeneklerden "hep beraber"i tercih ediyorum tabi ki, ama ya o kutudan "hiç birimiz" çıkarsa diye çok korkuyorum.

Sana hiç olur mu bilmiyorum, anlatmak istediğin çok şey vardır, birkaç tanesini anlatır, susarsın. Bana sık oluyor bu. 

Daha ne kadar acı yaşayacağız, bilmiyorum Ah. Yaşadığımız topraklar, içimize dert.. "Bir derdim var, bin dermana değişmem" deyip, gitmiyoruz bir yere. Bunlar yaşadıklarımızın en kötüsü müydü, yoksa daha kötü günlerimiz olacak mı, bilmiyoruz. Biz birbirimize sahip çıkalım, "Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber, ya hiç birimiz" diyen çocuklara dönüp "hep beraber" diyelim, biz hesap soramasak da hesap sorabilecek güçte olanlara sahip çıkalım ve bütün kalbimizle ilahi adaletin ve cehennemin gerçek olmasını dileyelim. 

Çocukluğuma dair çok net hatıralarım var Ah. Çekirdek yerken, avucumun bir kenarında kırılmış çekirdekleri biriktirirdim. Sen de yapmışsındır. Hatırla.. Nasıl büyük bir sabırla yapardık bunu..  O avuç dolusu çekirdeğin tamamını yiyeceğimiz anı düşünerek yapardık...  Bunu unutmuyorum. Unutmuyorum Ah... Bütün bu olanların hepsi aklımda. Hepsi.. Bütün bu olanları yaşarken duyduğum öfkeyi mıh gibi çaktım aklıma.. Öfkemi biriktiriyorum avucumun içinde. Ve bir gün Ah, o avucumun içindeki öfkeyi bir tokat olarak suratlarına vuracağım zamanın hayalini kuruyorum.  Sen de yap bunu.. "Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber, ya hiç birimiz" diyen çocuklara dönüp "hep beraber" diyelim. 

Bu kadar kötülükle biz baş edemeyiz çünkü Ah. Bu kadar kötülükle başka türlü baş edemeyiz.

Hep beraber olmak üzere..

.... "together we stand, divided we fall"...











Hiç yorum yok:

Yorum Gönder