Sevgili
Seride,
Sana
bu mektubu, tuhaf bir yerden yazıyorum. Aslında dünyanın her yeri tuhaf Seride.
Sen de tuhaf bir hastane odasındasın mesela şu anda. Sonra oradan çıkıp, tuhaf
bir arabaya binip, tuhaf bir eve gireceksin. Herşey ne kadar da olağan değil
mi? Her an başımıza herşey gelebiliyor ve bizim bunu bilmemiz Seride, her zaman
içimizi hafifletmiyor işte, görüyorsun.
Sen
de arabada kimse yokken ağladın, değil mi?
Yaşam
bize, onu kurgulama fırsatları sunmuyor değil. Fakat, o fırsatları ne kadar iyi
değerlendirdiğimizle de sandığımız kadar ilgilenmiyor galiba. "Neden
ben?" sorusunun cevabı hiç olmadı ki zaten Seride. Bu sorunun en doğru
muhattabı olan Tanrı bile,şimdiye dek kimseye cevap vermedi. Kimse hala
bilmiyor, neden o olduğunu. -Neden sen olmayasın ki hem?
En
beylik, en sıradan lafları düşün Seride.. Gündelik hayatta en uyduruklayarak
kullandıklarımızı hatta... Hapşırana "çok yaşa" dediğimizi.. -ne
dediğimizin farkında bile olmadan.. İstediğimiz birşey olmadığında "sağlık
olsun" dediğimizi.. -bunun ne demek olduğunu doğru dürüst bilmeden.. En
ufak bir kaza atlatana ya da hastalanana "geçmiş olsun" dediğimizi.. -geçmiş olsun..
bitmiş olsun.. hiç yaşanmamış olsun demek istediğimizi bile bilmeden.. Bazı
kelimeler Seride, öncesizler ve ancak bazı anlardan sonra kazanıyorlar anlamlarını..Bazı kelimeler Seride, bazı anlarda her zamankinden daha iyi geliyor insana..
Sahi,
yapmak isteyip de yapamadıklarını düşünmeye başladın mı?
Geçenlerde
bir rüya gördüm Seride.. Doktora gitmişim. Doktor bana hastalığımın
tekrarladığını söylüyor ve ekliyor "tekrarlayan vakalarda, tıbbın elinden
pek birşey gelmiyor".. "Peki.." diyorum.. "Ne kadar
kaldı?".. (Fazla soru sormak, daha çok cevap alacağın anlamına gelmiyor ki
Seride) "Üç,dört ay" diyor.. Çıkıyorum.. Annem bütün endişesiyle
arabada beni bekliyor.. Arabada, radyo açık. The Doors çalıyor.. "The
End".. (This is the end.. my only friend.. the end...no safety no
surprise.. the end..) Bir sigara yakıyorum.. Annem "içme"diyor..
"Daha uzun bir yaşam artık mümkün değil" diyorum.. Arabayı
sürüyorum.. Bir uçurumun kenarına çekiyoruz.. Çok dik bir uçurum.. Deniz çok
uzakta Seride.. Güneş de öyle.. Çok rüzgar var.. İkimizin saçları birbirine
karışıyor rüzgarda.. "Ne yapacaksın?" diyor.. "Anne, işi
bırakmak istiyorum" diyorum.. "İyi, bırak kızım" diyor..
"Anne, Barcelona'ya gitmek istiyorum" diyorum.. "Nasıl
istersen.." diyor ve sessiz kalmayı çok kısa bir süre için başarabiliyor..
"Gitmesen?" diyor.. "Zaten az zaman kalmış.. birlikte
olsak?".. Birlikte olsak, her gün ayrılacağımız günü düşünüp ağlayacağız
anne diyorum içimden.. Gideyim ben.. Akşam üzeriydi Seride.. Rüyada gün batımı
ne anlama gelir, bilmiyorum, ama gün batıyordu.. Her nasılsa gözlerimi açtım..
Gün doğmak üzereydi Seride..
Şimdilerde
istediklerini, iyileştikten sonra hiç unutma Seride. Bu günler geçecek, geçiyor
da işte..Ağrılar, sızılar gün geçtikçe azalıyor.. Hepsini kaldırıp bir kenara
atıyorsun.. Önce ağrılarını, sonra da istediklerini unutuyorsun.. Unutma Seride.. Gündelik telaşlar,
hortumu kocaman bir fil gibi hayatında yeni açılan bütün filizleri koparmasın.
Başına ne gelirse gelsin.. Mutlu olmanın yolu bir şekilde bulunuyor.. Ama o yol, o istediklerini yapmaktan mutlaka geçiyor..
Boşuna
dememiş şair: "Başımıza gelen bütün bu şeyler, dünyada olmamaktan daha
iyi.." ..Daha iyi Seride.. İnan, daha iyi..